13 Kasım 2013 Çarşamba

İlk başta Tanrı beni sana Kul yaptı

Tanrı beni ilk başta sana kul yaptı,
Sonra keyfine el koymayı kurmamı yasak etti.
Ya da özlem duymamı hesaplı zamanlara,
Kölenim ya, boş vaktin olsun diye bekletti.
Ah, bırak katlanayım, el pençe divan: değer,
Senin özgürlüğünün tutuklu yokluğuna,
Her mihnete sabreder, her azara baş eğer,
İncittin diye hiç suç yüklemez bile sana.
Sen nerde olursan ol, yetkin, güçlü, özgürsün,
Hâkimsin dilediğin gibi kendi vaktine,
Canın neyi isterse varsın o keyif sürsün,
Kendine suç işlersen kendin bağışla yine.
Beklemek cehennemdir, ama beklerim seni,
İyi kötü demeden, suçlamadan keyfini.

Kendini boşuna harcamış olur insan

Kendini boşuna harcamış olur insan,
Dilediğine erer de sevinç duymazsa.
Yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi,
Yıkmakla kazandığın şey, kuşkulu bir mutluluksa.

Gezinen bir gölgedir hayat

Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör,
Sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur,
Sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır,
Gürültücü bir salağın anlattığı,
Ki yoktur hiçbir anlamı.

Hayatı hissedin ve onu yaşayın

Kendimi her zaman mutlu hissederim.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü kimseden bir şey ummam, beklentiler daima yaralar.
Hayat kısadır, öyleyse hayatınızı sevin.
Mutlu olun ve gülümsemeye devam edin.
Sadece kendiniz için yaşayın ve konuşmadan önce dinleyin,
Yazmadan önce düşünün, harcamadan önce kazanın,
Dua etmeden önce bağışlayın, incitmeden önce hissedin,
Nefret etmeden önce sevin, vazgeçmeden önce çabalayın,
Ölmeden önce yaşayın.
 Hayat budur, onu hissedin,
 yaşayın ve ondan hoşnut olun.

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni.
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değilmi ki, çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değilmi ki, yoksullar mutluluktan habersiz,
Değilmi'ki, ayak altında insanlığın onuru.
O kızoğlankız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru.
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş!
Değilmi ki, korkudan dili bağlı sanatın,
Değilmi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene?
Doğruya doğru derken, eğriye çıkmış adın.
Değilmi ki, kötüler kadı olmuş yemen'e?
 Vazgeçtim bu dünyadan. Dünyamdan vazgeçtim ama,
 Seni yalnız koymak var, o koyuyor adama.

Var Olmak mı, Yoksa Olmamak mı

Var olmak mı, yoksa olmama mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip belâ denizlerine karşı
Dur, yeter! demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü, o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir felâketleri yaşanır yapan.
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururun çiğnenmesine..


William Shakespeare

Unut Gitsin

Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman.
Toprakta böceklere güldüğüm zaman
Duyurunca, paslı sesiyle, ölüp gittiğimi, bir çan...
Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman
Çürüyen gövdem gibi, yitip gitsim aşkın da...
Ne bir mektup kalsın bizden, ne bir söz, ne bir eşya...
Unut gitsin adımı, arkamdan da ağlama
Göz yaşınla da eğlenir, onu da alıp-satar bu dünya...


William Shakespeare

Tanrı Beni İlkbaşta Sana Kul Yaptı

Tanrı beni ilkbaşta sana kul yaptı, sonra
Keyfine el koymayı kurmamı yasak etti.
Ya da özlem duymamı hesaplı zamanlara;
Kölenim ya, boş vaktin olsun diye bekletti.
Ah, bırak katlanayım, el pençe divan: değer,
Senin özgürlüğünün tutuklu yokluğuna;
Her mihnete sabreder, her azara baş eğer,
İncittin diye hiç suç yüklemez bile sana.
Sen nerde olursan ol, yetkin, güçlü, özgürsün;
Hâkimsin dilediğin gibi kendi vaktine:
Canın neyi isterse varsın o keyif sürsün,
Kendine suç işlersen kendin bağışla yine.
Beklemek cehennemdir, ama beklerim seni,
İyi kötü demeden, suçlamadan keyfini.

William Shakespeare

Sevgisinin Kepaze Edilmesine

Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek,
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belâlara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden,
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
Ama sus, bak güzel Ophelia geliyor.
Peri kızı dualarında unutma beni,
Ve bütün günahlarımı

William Shakespeare

Sevgilim

Ey sevgilim, nerelerde dolaşıyorsun böyle?
Geliyor seni candan seven aşığın dur onu dinle.
Elemi de, neşeyi de beste yapmış diline.
Uzaklaşma şirin yarim.
Yolculuklar, aşıkların buluşmasıyla nihayetlenir.
Her tanrı kulu bunu bilir.
Aşk nedir? Ahret demek değildir her halde.
Çınlamalıdır neşesi bu anın gene bu anın kahkahalarıyla
Çünkü ne olacağı yarının meçhulümüzdür hala,
Boş yere vakit geçirmekten artık yoktur bir salah:
Öyle ise gel öp beni, genç ve tatlı sevgilim,
Ömrü pek azdır gençliğin.


William Shakespeare

Korkuyorum

Yağmuru seviyorum diyorsun,
yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...
Güneşi seviyorum diyorsun,
güneş açınca gölgeye kaçıyorsun...
Rüzgarı seviyorum diyorsun,
rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun...
İşte,bunun için korkuyorum;
Beni de sevdiğini söylüyorsun...


William Shakespeare

Korkuyor

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.


William Shakespeare

Kadın Yüzü

Yaradan, kadın yüzü çizmiş sana eliyle,
İstek dolu sevgimin efendisi dilberi;
İnce kadın yüreğin öğrenmemiştir hile,
Bilmez kadınlardaki kancık döneklikleri;
Gözlerin daha parlak, kahpelikten yoksundur,
Neye bakarsa baksın altın yaldız kaplatır;
Erkeklerin en hoşu, en hoş şeyler onundur,
Erkekleri büyüler, kadınları çıldırtır.
Seni yaratmış olsa kadın olarak önce
Yaradan bile çılgın bir sevgi duyacaktı,
Ama bir hiç uğruna bir fazlalık verince
Varlığına doymaktan beni yoksun bıraktı.
Değil mi ki kadınlar için yaratmış seni,
Sen sevgimi al, onlar sömürsün hazineni
William Shakespeare

İnsanın Yedi Çağı

Bütün dünya bir sahnedir...
Ve bütün erkekler ve kadınlar
sadece birer oyuncu...
Girerler ve çıkarlar.
Bir kişi bir çok rolü birden oynar,
Bu oyun insanın yedi çağıdır...
İlk rol bebeklik çağıdır,
Dadısının kollarında agucuk yaparken...
sonra mızıkçı bir okul çocuğu...
Çantası elinde, yüzünde sabahın parlaklığı
Ayağını sürerek okula gider...
Daha sonra aşık delikanlı gelir,
İç çekişleri ve sevgilinin kaşlarına yazılmış şirleriyle...
Sonra asker olur, garip yeminler eder.
Leopara benzeyen sakalıyla onurlu ve kıskanç,
Savaşta atak ve korkusuz,
Topun ağzında bile şöhretin hayallerini kurar...
Sonra hakimliğe başlar,
Şişman göbeği lezzetli etlerle dolu,
Gözleri ciddi, sakalı ciddi kesmli...
Bilge atasözleri ve modern örneklerle konuşur
Ve böylece rolünü oynar...
Altıncı çağında ise palyaço giysileriyle,
Gözünde gözlüğü, yanında çantası,
Gençliğinden kalma pantalonu zayıflamış vücuduna bol gelir.
Ve kalın erkek sesi, çocukluğundaki gibi incelir.
Son çağda bu olaylı tarih sona erer.
İkinci çocukla her şey biter.
Dişsiz, gözsüz, tatsız, hiç bir şeysiz..

Bu yazı William Shakespeare'ın 'Nasıl Hoşunuza Giderse' adlı oyununun 3. Bölüm 7.
Trajedyasıdır

William Shakespeare

İnandıramaz Aynam Yaşlandığıma Beni

İnandıramaz aynam yaşlandığıma beni.
Değil mi ki doğduğunuz aynı gün gençlikle sen;
Ama örtünce vaktin kırışıkları seni
Medet umarım ömrüm bitsin diye ecelden.
Varlığına o eşsiz güzelliği giysen de
Gönlümün urbasından başka şey giyemezsin.
Yüreğim sende çarpar, yüreğin çarpar bende:
Demek ki bana göre yaşlısın diyemezsin.
Onun için, sevgilim, kendine bakman gerek,
Nasıl ki ben bir hiçim bakmak dururken sana,
Yüreğin bende diye üstüne titreyerek
Olmuşum yavrusunu esirgeyen bir ana.
Gönlüne bel bağlama gönlümü yok edersen,
Geri almak yok diye onu verdin bana sen.
1564.......
 
William Shakespeare

12 Kasım 2013 Salı

Bütün Mesele Hazır Olmakta

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz,
yarına kalacaksa bugün olmaz.Bütün mesele hazır olmakta.Madem hiçbir insan bırakıp
gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!
Hamlet'ten

William Shakespeare

Bütün Mesele Hazır Olmakta

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz.Bütün mesele hazır olmakta.Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!

William Shakespeare

Benim Günahım Aşktır

Benim günahım aşktır, senin erdemin nefret:
Sevgi günahtır diye günahımdan nefret bu.
Gel, kendi durumunu benimkine kıyas et,
Görürsün siteminin ne haksız olduğunu.
Haklıysa da, o sözler kızıl süsünü bozan
Ve benimkiler kadar bol sahte aşk senedi
Düzüp başkalarının yataklarını talan
Eden dudaklarından işitilmemeliydi.
Seni sevmem yasaldır; bak, seviyorsun sen de:
Gözüm sırf sana düşkün, senin gözün onlara;
Merhamet yüreğinde kök salıp boy versin de
Acımanla hak kazan sana acınanlara.
Aramağa kalkarsan kendi gizlediğini
Senin kendi örneğin yoksun bırakır seni.


William Shakespeare

Bazen

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...


William Shakespeare

Bahar Naktası'ndan Tisbe

Sahiden uyuyor mu?
Ahh! Kim vurmuş kumrumu?
Ben geldim, civanım, yiğidim, kalk!
Kalksana, konuşsana!
Görmüyor musun? Yoksa...
Örttü mü, gözlerini kara toprak?
Bu zambak dudaklara,
Şu zeren yanaklara,
Acımadın mı hiç kahpe felek?
Aşıklar, aşk timsali,
Gözü pırasa yeşili
Piremuz bırakıp gitti beni!
Hadi gel, tezcanlı ecel,
Gel bana, geline gel,
Batır mum sarısı ellerini,
Batır benim de kanıma!
Madem kıydın canına,
kopardın onun bamtellerini.
Konuşma artık, ey dil,
Sadık kılıç, naz etme, gel,
Odlara yanmış bağrımı dağla!
Bıçaklar kendini.
Geldim yolun sonuna,
Uğurlar olsun bana!
A dostlar, o dostlar, kalsın siz de sağlıcakla!


William Shakespeare

William Shakespeare Tiyatroya Nasıl Başladı ?(Örnek alınacak bir hikaye)

Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan kısacası yaşantısından sıkılan bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir şey almadan bulunduğu kenti terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş. Oraya henüz alışmaya çalışırken birden bir ses duymuş.
Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:
- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...
Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve inanılmaz derecede merak etmiş.
Biletin nereden alındığını öğrenmiş. Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti almış.
Başlamış merakla oyunu izlemeye...
Oyun bitmiş, herkes dağılmış ve bizim meraklı öylece kalmış, izlediği muhteşem oyun karşısında.
O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak için ikaz almış.
Adamsa:
- Bana müdürünüzün yerini söyler misiniz?
Onunla bir şey konuşmam gerek... demiş.
Seyrettiği oyunun etkisi ile müdür ile konuşmuş ve ne olursa olsun, ne iş olursa olsun buranın bir parçası olmak için çalışmak istediğini belirtmiş.
Müdür çok şanslı olduğunu, şu sıralarda bir temizlikçi aradığını fakat önce onu denemesi gerektiğini ifade etmiş ve denemek üzere aylardır el değmemiş bir kütüphanenin temizliğini uygun bulmuş.
- İşte burayı temizle. Eğer beğenirsem seni işe alırım... demiş ve gitmiş.
Tiyatro aşkının verdiği şevk ile temizlik beklenenden kısa sürede bitmiş.
Müdür odayı görmeden adamın samimiyetine inanmamış. Onu diğerleri gibi işi savsaklayan biri sanmış. Fakat odanın temizliğini görünce hayretler içinde kalmış. Aylardır içeriye girilmeyen oda gıcır gıcır oluvermiş. Müdür bu çabuk ve becerikli adamı işe almaya karar vermiş.
- Tamam seni işe alıyorum
- Fakat benim yatacak yerim yok.
- O zaman burada yatarsın ve işe daha erken başlarsın.
İstediği olan tiyatro tutkunu, huzurlu bir şekilde odayı terk ederken müdür.
- Adın neydi senin buraya yazalım... demiş. Aldığı cevap ise;
- William! William Shakespeare!... olmuş.
Bu hikaye hem insanı dehşete düşürücü hem de ilham verici. Shakespeare tiyatro yaşantısına bu şekilde başlamış. Tam kırk (40) yaşında... tiyatroyu o yıllarda tanımış ve büyük bir azimle o muhteşem oyunları yazmış. Üstelik büyük bir fedakarlık göstermiş mesleği için. Meslek hayatı boyunca sadece üç saat uyuyarak yaşamını sürdürmüş. Sabah erken kalkıp oyun provasını yapıyor oyununu oynuyor ve akşam yeniden oyun yazıyor...
Bu böyle sürüp gitmiş.

William Shakespeare Sözleri 13

Durma üz kendini üzebildigin kadar, hatalarını düzeltecekse. Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını. Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse..

William Shakespeare Sözleri 12

Sözlerin uçuyor havaya ama düşüncen yerde. Öz olmayınca söz yükselmiyor göklere.

William Shakespeare Sözleri 11

Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri , öpüşürken yok olan ateşle barut gibi . . .

William Shakespeare Sözleri 10

Cehennem boş ve bütün şeytanlar burada.

11 Kasım 2013 Pazartesi

William Shakespeare Sözleri 09

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu. Gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına için için kapanmak mı daha soylu yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılıp son vermek mi onlara?

William Shakespeare Sözleri 08

Peşine düşülen kadın,, bir melek görünür erkeğin gözüne; elde edilmeye görsün, şeytan kesilir.

William Shakespeare Sözleri 07

Özgürlük dışarıdaysa sürgün sizin yanınızdır.

William Shakespeare Sözleri 06

Dik tepelere tırmanmak için, başta yavaş yürümek gerekir.

William Shakespeare Sözleri 05

Ben zamanı harcadım şimdi de zaman beni harcıyor.

William Shakespeare Sözleri 04

Yiğitliğin iyi tarafı, tedbirdir.

William Shakespeare Sözleri 03

 Tecrübe ile edindiğin dostları ruhuna çelik halkalarla bağla.

William Shakespeare Sözleri 02

Soyulduğu halde gülen adam hırsızdan bir şey çalmış demektir, boş yere üzülen ise kendi kendini soyar.

William Shakespeare Sözleri 01

Cehalet Tanrı’nın laneti olduğuna göre, bilgi göklere uçabileceğimiz kanatlardır.

8 Kasım 2013 Cuma

William Shakespeare Sone 154

Ufacık aşk tanrısı, yanında yürekleri
Dağlayan kızgın kama, bir gün yatmış uyurken,
Kız oğlan kız kalmağa and içmiş birçok peri üşüştü.
El değmemiş eliyle kaptı birden
Bu adaklı kızların en güzeli, bir ordu kadar
çok yürek yakmış olan kızgın kamayı:
İşte bir bakirenin eli, silahsız kodu
uykuda , isteklerle yanıp duran paşayı.
Kız kamayı ordaki bir kuyuda söndürdü;
Sonsuz ateşe verip aşk kendi aleviyle
Pınarı şifalı bir kaplıcaya döndürdü.
Hastalara birebir. Ben, sevgilime köle.

Şifa bulmağa geldim ve gördüm ki gerçek şu:
Sevgi suyu kaynatır;sevgiyi söndürmez su.

William Shakespeare Sone 153

Yanında kızgın kama, Küpid uykuya daldı;
Diana'nın bir kızı fırsat buldu bir ara,
sevda ateşi yakan kamayı ele aldı,
Daldırdı vadideki buz gibi bir pınara:
Sarıldı aşkın kutsal alevleriyle pınar:
Sona ermeyecek bir ısı buldu o zaman
Kaplıcaya dönüştü: cana can katan kaynar
Suyu, garip illetler için en güçlü derman.
Sevgilimin gözünden ateş alıp tekrardan
Kıyasıya dağladı aşk tanrısı bağrımı;
Hummaya tutuldum da şifa umdum pınardan:
Boşuna. Geçirmedi pınar hastalığımı.

Aşk tanrısının taze ateş aldığı yeri
Canıma şifa bildim: sevgilimin gözleri.

William Shakespeare Sone 152

Ben, biliyorsun, yemin bozdum sevmekle seni;
'seni sevdim' deyip de sen iki kez bozdun, bak.
Gerdek andından caydın, yıktın yeni güveni,
Taze aşkın yerine yeni nefret koyarak.
Nasıl suçlarım seni katmerli döneklikle?
Ben yirmi kez döneceğim. Ben'im asıl yalancı:
Seni aldatmak için hep yeminlerle böyle,
Yitirdim artık sana duyduğum tüm inancı.
Yürekten yemin ettim tertemiz diye için,
Sevgin gerçektir diye, özün sözün bir diye
Ve körlere göz verdim nura kavuşman için:
And içtirdim, yok dediler gördükleri şeye.

Yemin ettim: güzelsin; özüm, hep yalan dolan:
doğruya eğri diyen katmerli iğrenç yalan.

William Shakespeare Sone 150

Hangi kudretten aldın bu yaman gücü, söyle,
Gönlümü nasıl köle ettin bunca kusura?
Ne yaptın ki yadsırım neyi görsem gözümle,
“Andolsun,” derim “güneş bürümez günü nura.”
Ne hünerdir kötüyü iyiye çevirmeği
Başarmak. Yaptığından arta kalan süprüntün
Bile kanıtlıyor bu ustaca yeteneği:
En kötü işin, nice iyi işlerden üstün.
Sana sevgime sevgi katmağı öğreten kim?
Görüp işittiklerim nefret gerektirirken?
Başka herkes tiksindi, ama ben seni sevdim;
Sen onlar gibi olma, sakın iğrenme benden.

Bende aşk yarattıysa senin değersizliğin,
Benim daha çok hakkım olmuş demektir sevgin..

William Shakespeare Sone 149

Seni sevmediğimi nasıl söylersin zâlim?
Benliğimden vazgeçtim katılmak için sana.
Kendimi unuturken seni düşünmez miyim?
Sen zorbasın, varlığım sana fedâ, baksana!
Ben dost belledim mi ki senden nefret edeni?
Hiç bağrıma bastım mı senin hor gördüğünü?
Asla!Her surat asıp horladığında beni,
Hemen kendimden, yasla, almadım mı öcünü?
Bende saygı duyduğum bir erdem var mı, söyle,
Sana hizmetten nefret edecek kadar mağrur?
Sendeki kusurlara taparım var gücümle;
Gözünün her bakışı, benim için buyruktur.

Var nefret et, aşkım, ben seni apaçık gördüm:
Sen ancak görenleri seversin, bense körüm.

William Shakespeare Sone 148

Ah şu sevgi ne biçim gözler koymuş kafama!
Hiç yok onlarla gerçek arasında ilişki;
Olsa bile fırsat yok doğru yorumlamama
Gözlerin gördüğünü. Aklım öyle gitmiş ki
Sevgilisi güzelse yalancı gözlerimin
Ve dünya değil derse, sanki ne anlam taşır?
Güzel değilse, demek, gözlerinde sevginin
Yoktur tüm insanlara görünen gerçek - Hayır!
Ne yapsın? Nasıl ersin aşkın gözü gerçeğe?
İçi dışı yaş dolu, seyretmekten perişan.
Öyleyse şaşmamalı ben yanlış gördüm diye:
Güneş bile göremez gökler saydam olmadan.

Kurnaz sevgi, yaşlarla kör tutuyorsun beni,
Sağlam gözler görmesin diye iğrençliğini.

William Shakespeare Sone 147

Sevgim bir humma sanki: özlem duydukça duyar
İlletini sürdüren ne bulursa hep ona;
Sırf sağlığa aykırı yiyeceklerle doyar:
Girmiştir oynak, hasta iştahın buyruğuna.
Benim kara sevdamın hekimi olan aklım,
Sözünü dinlemedim diye çıktı çileden,
Beni bırakıp gitti - ıssız, umutsuz kaldım:
Arzu ölümdür - şifa istemiyorsa beden.
İyileşemem artık; yoktur aklıma derman,
Zıvanadan çıkmışım: göremem rahat yüzü;
Düşüncem de, lâfım da çılgınca, karman çorman,
Rastgele söylerim her deli saçması sözü.

Andım budur: Güzelsin, bence varlığın ışık;
Cehennem gibi kara, gece gibi karanlık.

William Shakespeare Sone 146

Zavallı ruh,günahkar toprağımın canevi,
Olmuşsun başkaldıran güçler elinde köle;
Niçin yanar içinde dert ve yokluk alevi,
Oysa dış duvarların süslü boyalı böyle?
Günlerin sayılı da bu çürüyen konakta
Niye harcarsın ona sen varını yoğunu?
Mirasına aç gözlü böcekler konacak da
Ne süs kalacak ne şan.Budur bedenin sonu.
Sen artık uşağının yitirdiğiyle geçin,
Seni yüceltsin diye o erisin, yok olsun;
Kof saatlerini sat sonsuzluk almak için,
Dışın yoksul düşsün de için servetle dolsun.

Sen de ölümle beslen nasıl ölüm can yerse,
Ölmek bitmiş demektir ölüm ölür giderse.

William Shakespeare Sone 145

Aşkın kendi eliyle yarattığı dudaklar
Bana söyledi "nefret ediyorum" sözünü,
Bende ki sırf o kadın yüzünden yıkıntı var;
Ama şu varlığımın gördü de çöktüğünü
Ansızın yumuşadı yüreği merhamatle:
Yaman bir zılgıt verdi kıyamet koparırken
Bile inceliğini yitirmeyen o dile;
Ona öğretti selam vermesini yeniden.
Tam "nefret ediyorum" derken birden vazgeçti
Gece ardından nasıl canım bir gün gelirse;
Cennetten cehenneme gece de uçup geçti
Nasıl bir iblis kapı dışarı edilirse.

"Nefret ediyorum"dan nefreti söküp attı:
"Senden değil" diyerek şu canıma can kattı.

William Shakespeare Sone 144

Biri huzur, biri dert, iki sevgim var benim,
İki görüntü gibi hep gönlümü çelerler:
Sarışın bir erkektir benim iyi meleğim,
Kötü ruh bir kadındır, kapkaranlık bir esmer.
Dişi cin cehennemde beni yok etmek ister,
Meleğimi gönlümden ayartmağa çalışır,
Onun saf varlığını pis kibriyle büyüler,
Kutsal ruhuşeytana çevirmeye kalkışır.
Benim iyi meleğim iblisçe kudurunca
Dosdoğru bilemem de kuşkulara düşerim:
İkisi benden ayrı sıkı dostluk kurunca
Melek, dişi şeytanın cehenneminde derim;

Dertliyim bilemeden kuşkuyla yaşamaktan,
Sonunda meleğimi yakacak dişi şeytan.

William Shakespeare Sone 143

Titiz bir ev kadını,koşu tutturur hani
Tutsam diye sıvışan tüylü bir yaratığı,
Kucağından indirip bırakır bebeğini:
Kaçıp gideni eve sokmaktır can attığı.
Geride kalan yavru, ağlayarak seyirtir,
Yetişmeye çırpınır. Ananaın derdigünü,
Peşinden koştuğunu gözden yitirmemektir:
Dinlemez yavrucağın yaman üzüntüsünü.
Senden kaçıp gidenin düşmüşsün ya peşine,
Ben yavrunum, uzaktan kovalıyorum seni.
Umduğunu tutunca dönüp bana gel yine,
Bir anne gibi ol da öp beni, okşa beni.

Dualarım hep şudur :artık muradına er
Ve dönüp bana gel de çğlıklarıma son ver.

William Shakespeare Sone 142

Benim günahım aşktır,senin erdemin nefret:
Sevgi günahtır diye günahımdan nefret bu.
Gel, kendi durumunu benimkine kıyas et,
Görürsün siteminin ne haksız olduğunu.
Haklıysa, da o sözler kızıl süsünü bozan
Ve benimkiler kadar bol sahte aşk senedi
Düzüp başkalarının yataklarını talan
Eden dudaklarından işitilmemeliydi.
Seni sevmem yasaldır; bak, seviyorsun sen de:
Gözüm sırf sana düşkün,senin gözün onlara;
Merhamat, yüreğinde kök salıp boy versin de
Acımanla hak kazan sana acınanlara.

Aramağa kalkarsan kendi gizlediğini
Senin kendi örneğin yoksun bırakır seni.

William Shakespeare Sone 141

Tanrı bilir,gözümle sevmiyorum ben seni:
Çünkü sana baktıkça gözüm bin kusur bulur.
Ama yüreğim sever gözün sevmediğini,
Görünüşe aldanmaz,sevgiye teslim olur.
Kulağımı okşamaz dilindeki türküler,
Sırnaşmaların ince duygular vermez tene;
Alıp götürmez beni lezzetler ve tütsüler
Seninle başbaşa bir coşkular şölenine.
Beş aklımla beş duyum hiç caydırmayacak
Sana köle olmaktan bendeki şaşkın kalbi:
Vazgeçti insanlıktan var olmak için ancak
Senin mağrur kalbinin sefil bir kulu gibi.
Çektiğim illetlerdir varlığımın kazancı;
Bana günah işletip verdiğin ödül: sancı

William Shakespeare Sone 140

Gaddar olduğun gibi akıllı ol; hor görme,
Zorlayıp da taşırma dili bağlı sabrımı:
Yoksa, belki düşürür üzüntü dilime,
Sen acımadığından, hep sancılandığımı.
Derdim ki - sana akıl vermek gelse elimden
Beni sevmesen bile, seviyorum de bari,
Nasıl ki hırçın hasta, ecelle boğuşurken
Hekimden duymak ister yalnız sağlık haberi.
Hiç umudum kalmazsa başlarım çıldırmaya
Ve delirirsem acı sözlerim seni haklar.
Öyle kahpeleşti ki şer kumkuması dünya,
Çılgın müfterilere kanar çılgın kulaklar.

Ne ben kara çalayım, ne de söz gelsin sana:
Kalbin yalpa yapsa da gözünü dik karşına.

William Shakespeare Sone 139

Ah, sen kalbimi ezdin geçtin gaddarlığınla;
Şimdi üstüme atma tüm kötülüklerini!
Beni gözünle değil, şu dilinle yarala,
Hileyle değil, gerçek gücünle öldür beni.
Gözüme baka baka, “Sevdiğim başkası,” de;
Canım, başka bir yana çevirme o bakışı;
Türlü aldatmalarla yaralamak da niye,
Zaten savunma gücü nedir ki sana karşı.
Seni bağışlasam mı? Ah, sevgilim bilir ki
Güzelim bakışları olmuştur bana düşman.
Düşmanları hep benden öteye çevirir ki
Başkaları devrilsin o amansız oklardan.

Vazgeç, işte ben artık yan ölüyüm ama,
Bak da büsbütün öldür beni, son ver anma.

William Shakespeare Sone 138

Sevgilim, “özüm sözüm bir” diye and içince
Ben inanırım, oysa söylediğin hep yalan;
Varsın bellesin beni dünyada hiçbir ince
Hile öğrenememiş olan acemi oğlan.
Kendimi aldatırım genç sandı diye beni,
Ama parlak günlerim geçti, çok iyi bilir;
Ben yalnız önemserim yalan atan dilini,
Bu yüzden kesin gerçek iki yandan ezilir.
Sadık olmadığını söylemiyor, ne diye?
Ben de açıklayamam yaşlandığımı, neden?
Ah, güvenir gözükmek ne yaraşır sevgiye;
Yaşlanan aşk hoşlanmaz yıllarla yüzlenmekten.

Yalan söyler dururuz, ben ona, o da bana:
Tatlı dille sararız aybımızı yalana.

William Shakespeare Sone 137

Aşk denen kör budala, ne yaptın gözlerime?
Bakıp da görmüyorlar gördükleri her şeyi;
Bilirler güzellik ne, kısmet olmuştur kime;
Yine de en kötüyü sanıyorlar en iyi.
Hayran bakışlarıyla gözler baştan çıkınca
Her erkeğin yüzdüğü koya demir atmış, bak;
Şu göz yanılgısına gerekli mi ki kanca
Takıp kalbimin akıl gücünü bağlı tutmak?
Neden yüreğim onu kendi yeri bellesin:
Bilir ki paylaşıyor dünya âlem o yeri?
Neden gören gözlerim durum bambaşka desin,
Böyle kem yüzde bulsun en güzel gerçekleri?

Doğrulukta kalbimle gözlerim yanılarak
Bu yalan vebasına tutuldular kıskıvrak.

William Shakespeare Sone 136

Sana yaklaştım diye ruhun beni paylarsa
Kör ruhunla and ver ki bendim istediğin Will;
Ruhun bilir ya, onda şehvetin yeri varsa,
Aşk uğruna, sevgimi doldur, tatlım, zor değil.
Will erecek sendeki sevgi hazinesine,
Ne arzular katacak: ben'im onlardan biri...
Yüce işlerde, büyük sayılarda, bir tane
Hiç kadar önemsizdir, ne olur ki değeri?
Varsın, adım geçmesin şu yığınlar içinde:
Döküm yaparken, beni yine de sayarsın sen;
Beni hiçe say, ama unutma, bu hiçin de
Tatlı bir değeri var sen onu benimsersen.

Adım, aşkın olsun da sev onu biteviye,
O zaman sen seversin beni adım Will diye

William Shakespeare Sone 135

Kadın ne arzu etse sende de o murat var,
O murat bütünüyle senindir, var gücüyle;
Benim bol bol yaptığım, dertlerine dert katar,
Senin tatlı kösnünü ben arttırırım böyle.
Sende bir murat var ki, sereserpe, koskoca:
Meramıma varayım, bırak, bir kez girerek;
Başkaları amaca ulaşırken kolayca,
İtilsin de sönük mü kalsın bendeki erek?
Deniz baştan başa su, ama çeker içine
Yağmuru, bolluğuna bolluk getirir kat kat.
Sen şehvet zenginisin, şehveti çoğalt yine,
Benimkini de alıp muradına murat kat.

Acımasızca itip kıyma taliplerine:
Hepsini bir kişi say, beni de koy içine.

William Shakespeare Sone 134

İyi anlıyorum: o, senin oldu bu sefer.
Arzuna boyun eğdim adayarak kendimi.
Vazgeçerim kendimden, yeter, bana geri ver
Öteki benliğimi, dirlik düzenliğimi.
Ne sen buna. razısın, ne o özgür kalmaya,
Çünkü sen aç gözlüsün, onun tertemiz kalbi;
Benim için kefalet belgesini yazdı ya,
O da sana sımsıkı bağlandı benim gibi.
Güzelliğin alıyor hakkı olan kazancı;
Tefecisin, faizin alıp son kuruşunu,
Benim borcum için o dosttan oldun davacı,
Ben kötüye kullanıp yitirmiş oldum onu.

Ben dostumu yitirdim; hem o sendedir, hem ben,
Kurtulmadım ben hâlâ, o borcu ödemişken

William Shakespeare Sone 133

Kahrolsun hem dostumda hem bende derin yara
Açarak yüreğime ah çektiren o yürek!
Yetmez mi beni sokman amansız cefalara,
Can dostumun kulluğa kul olması mı gerek?
Gaddar gözlerim beni koparttı benliğimden
Öbür benliğim oldu sana kıskıvrak köle;
O da bıraktı beni, kendi varlığım ve sen ..
Ben üç kat işkenceye üç kez katlandım böyle.
Yüreğimi zincirle göğsünün zindanına;
Tut zavallı kalbimi, bırak dostumunkini.
Beni kim hapsederse kalbim bekçidir ona:
Hücremde cendereye koyamazsın sen beni.

Ama zorlarsın, çünkü sende sıkıştım kaldım:
Ben seninim, çâresiz, senindir tüm varlığım.

William Shakespeare Sone 132

Vurgunum gözlerine, o gözler acır bana,
Bilirler, yüreğin hor görüp işkence eder;
Seven yaslılar gibi kara çekmiş sırtına,
Kıvranışımı özlü bir şefkatle süzerler.
Sabahleyin göklerde ışıyan güneş bile
Yaraşamaz Doğunun soluk yanaklarına,
Akşama yol gösteren gür yıldız, görkemiyle
Böyle ışık saçmaz loş Batının yarısına:
Yaşlı gözlerin daha çok yaraşır yüzüne.
Bana da bir pay ayır yüreğindeki yastan:
Seni yas daha güzel gösterir ele güne;
İşte acıma duygun sana biçilmiş kaftan.

“Güzel ancak karadır,” diye yemin ederim,
Senin renginden yoksun olan çirkindir derim.

William Shakespeare Sone 131

Sen şu hâlinle tam bir zorbasın: nasıl zâlim
Olursa güzellikle övünüp şişinenler ...
İyi bilirsin, benim aşk düşkünü yüreğim
İçin sensin en güzel, en değerli mücevher.
Ama seni görenler içtenlikle diyor ki:
Sevgiye ah dedirtmek gücünden yüzün yoksun.
Yanılıyorlar demek öyle zor geliyor ki
Bunu yalnız kendime söylüyorum, andolsun.
Elbet yemin ediyor değilim yalan yere:
Yüzünü düşününce bin inilti ardarda
Gelip tanık oluyor söylediğim sözlere:
Senin karan en güzel kara benim kafamda.

Yaptıkların bir yana, hiç kara değilsin sen:
Sanırım, sana kara çalmaları bu yüzden.

William Shakespeare Sone 130

Sevgilimin gözleri değil güneşin dengi,
Mercan daha kırmızı onun dudaklarından;
Kar beyaz da ne diye onun göğsü külrengi,
Saçlar simse fışkırmış kara simler başından.
Ben güller görmüşümdür yarı pembe yarı ak,
Onun yanaklarında öyle güller ne arar;
Cana can katar nice kokuları koklamak,
Sevgilimin soluğu güzel kokmaz o kadar
Musikî gibi gelir sözleri kulağıma,
Yine de musikînin kat kat büyüktür tadı;
Tanrıça nasıl yürür görmemişimdir ama,
Sevgilim yürüyüp de gök katına çıkmadı:

Şu var ki ozanların boş lâfına karnı tok,
Yoksa tanrı bilir ya, sevgilimin eşi yok.

William Shakespeare Sone 129

Acıkan kösnü, ruhu yıkıp geçer boşuna
Utanç mezbelesinde; zevk alıncaya kadar
Yalancıdır, kalleştir, susar kana ve cana,
Azgın ve korkusuzdur; haindir, sert ve gaddar,
Ama keyif sürünce birdenbire tiksinir:
Delice istediği, öksesine girdi mi
Nefret eder delice: sanki yutmuş gibidir
Yutanları çıldırtsın diye konulmuş yemi;
Hem kovalarken çılgın, hem ele geçirince,
Delirir elde etti, edecek diye güya,
Yaşanırken mutlu da, üzgün sona erince,
İlkin sevince çağrı, sonra bomboş bir rüya.

Ne tuhaf ki dünyada bunları bilenler çok;
Cehenneme götüren cennetten hiç kaçan yok.

William Shakespeare Sone 128

Sen benim musikîmsin, o güzelim ellerin
Kutlu tahta tuşlarda nağmeler yaratınca
Ve coşup durmasıyla ahenk dolu tellerin
Can kulağıma o hoş ezgiler can katınca,
Çevik sıçrayışlarla yumuşacık avcunu
Öpüp duran o tuşlar beni kıskandırıyor,
Zavallı dudaklarım hasat sanıyor bunu,
Tahtadaki cürete bakıp duruyor mosmor.
Ne eşsiz zevk: danseden tuşlar gibi olmayı
Özlemek, parmakların dolaşırken kayarak
O tuşların üstünde coşmak, cansız tahtayı
Yaşayan dudaklardan daha çok kutsayarak.

Arsız tuşlar sevinsin: uzat parmaklarını
Ve öpeyim diye ver bana dudaklarını.

William Shakespeare Sone 127

Eski günlerde güzel demezlerdi esmere,
Güzel sayılsa bile başka olurdu adı;
Ama artık erişti uzak düştüğü yere,
Hiçlikle lekelenen güzel hışma uğradı:
Herkes ele alınca Yaradanın gücünü ;
Çirkini güzel yapan takma yüz yaratılır,
Ne kutsallığı kalır güzelliğin, ne ünü,
Utanç içinde yaşar, bir köşeye atılır.
Onun için dostumun kaşı gözü kapkara,
Uğradığı haksızlık ona yas getirmiştir;
Her yönden eşitse de güzel sarışınlara
Varlığa uzanan dil, günahına girmiştir.

Yasa bürünse bile yaraşır üzüntüler,
Dili dönen kimseler güzel işte budur der.

William Shakespeare Sone 126

Hey oğul, güzel oğul, avucunda kıskıvrak:
Vaktin dönek aynası, bir de saatli orak.
Sen ay gibi büyürken, serpilip gelişirken
Hepten çökmüş görünür kim varsa seni seven.
Yıkımlara egemen olan doğa tanrıça
Seni geri çekiyor sen hızla yol aldıkça:
Amacı hünerini sende kanıtlayarak
Zamanı rezil etmek, sefil ânlara kıymak.
Şimdi gözbebeğisin, ama kork ondan, çünkü
Tuttuğu hazinesi sonsuz onun olmaz ki.

Ertelese de ergeç hesabı kapanacak:
Yapacağı ödeme sen olacaksın ancak.

William Shakespeare Sone 125

Anlı şanlı yaşadım, bir alay süs, şatafat;
Dış varlığa bu kadar özenmek neye yarar?
Sonsuzluğa erişmek için bunca temel at,
Hepsi de çöküp gider, kısacık yaşamı var.
Az mı gördük, ikbalde tantanayla yaşarken
Nimetlerin bedeli yüzünden kimler bitti;
Yalın zevki bırakıp debdebeye koşarken
Zavallı eyyamcılar okka altına gitti.
Bense senin gönlünde yaltaklanırım sana,
Al şu armağanımı, yoksul ama yürekten;
Düzmece, düşük şeyler karışmamıştır ona,
İşte değiş-tokuş bu: sana karşılık sırf ben.

Vazgeç iftiralardan, özentileri bırak,
Hep kara çalsalar da gerçek ruh kalır ak pak.

William Shakespeare Sone 124

Benim aşkım ikbalden rastgele doğmuş olsa
Belki, babası yoktur, Talihin piçi denir;
Onu sevip sevmemek, çağın keyfine kalsa
Otlarla ayıklanır, çiçeklerle derlenir.
Hayır, kader kısmetten doğmamıştır bu çocuk,
Onun başına belâ değildir ne tantana,
Ne de yaşamdan sille yiyendeki mutsuzluk;
Bağlı kalmaz zamanın, iniş çıkışlarına.
Düzen kural tanımaz; kendi başına buyruk,
Kısacık saatlerde bencil çıkarlar bulmaz,
Kendindedir iktidar, ondadır yüce doruk;
Isınmadan da büyür, sağanakta boğulmaz.

Bu sözlerime çağın budalaları şahit:
Hepsi, ömrünce suçlu, ölünce masum şehit.

William Shakespeare Sone 123

Hiç övünme, Zaman, sen değiştirmedin beni.
Tazelenen gücünle yarattığın ehramlar,
Bence ne şaşılacak yapılar, ne de yeni;
Eski ağızlardaki yeni taam, o kadar.
Ömrümüz kısacıktır: biz o yüzden hayranız
Önümüze eskidir diye serdiklerine;
Tam gönlümüze göre yaratılmış sanırız
Dillere destan olmuş gibi görmek yerine.
Defterlerinle sana meydan okurum işte:
Bugüne de düne de ben asla kalmam hayran,
Kayıtların yalandır, gördüklerimiz sahte:
Büyürler, küçülürler hep senin koşuşmandan.

And içiyorum ve bu anddan dönmeyeceğim:
Tırpanına ve sana rağmen sürecek sevgim.

William Shakespeare Sone 122

Ezberimdedir senden armağan olan defter,
Aklımda yaşayacak her harfi, her cümlesi;
Değersiz kâğıtlardan koptu yazdığın sözler,
Zamanın ötesinde, sonsuzlaşacak hepsi;
Yeter ki, en azından, şu beyinle şu yürek
Yaşamı sürdürsünler güç alarak doğadan,
Onlar unutkanlığa yenik düşünceye dek;
Senin yazdıklarınsa kalkmayacak ortadan.
Bunca anı saklamak için defter yetişmez:
Aşkının hesabını tutmağa ne gerek var?
Her şeyi göze aldım, defteri attım bu kez,
Böylelikle kazandım daha sağlam anılar.
Deftere bel bağlamak, anmak üzere seni,
Unutkanlar safına çekip götürür beni.

William Shakespeare Sone 121

Kötü bilinmektense, iyisi mi, kötü ol,
Zaten lekeliyorlar kötü değilsen bile;
Keyif senin hakkındır, ama harcarlar bir yol;
Bizim içimiz temiz, onlar bakar kem gözle.
Yoksa, başka sahte ve kahpe gözler nereden
Çıkarır içimdeki coşkulu, çapkın kanı?
Zaaflarıma bakıp - onlar benden beterken-
Niye kötülüyorlar bence iyi olanı?
Hayır, ben neysem oyum. Bende bunca günah var
Diyenler ayna tutar kendi günahlarına:
Ben ne kadar doğruysam o kadar eğri onlar,
Habis düşünceleri yargı olamaz bana,

Meğer ki hepten şuna inansınlar: her yerde!
Herkes kötüdür, hem de iktidar kötülerde.

William Shakespeare Sone 120

O günkü insafsızlığın şimdi yakınlaştırıyor beni sana;
O zamanlar nasıl acı çektiğim aklıma geliyor da şimdi,
Korkuyorum ezilmekten, kendi yaptığımın yükü altında;
Tunçtan ya da dövme çelikten olsun sinirlerim meğer ki.
Beni o sıra sarsıldığım kadar sarstıysa eğer seni
Şu zalimliğim şimdi, cehennem azabı çektin herhalde;
Bense bir an bile durup düşünmedim, zorbalar gibi,
Senin yaptığın yüzünden nasıl kahrolduğumu o dönemde.
Ah, hatırlatabilirdi oysa bana o işkence gecesi,
Gerçek acının ne denli işlediğini derinlere
Ve o yaralı yüreklere iyi gelecek özür merhemini
O gün senin sunduğun gibi, sana sunabilirdim ben de.
Ama senin işlediğin kusur şimdi bir fidye olabilir;
Tıpkı benimki gibi, seninki de benimkini kurtarabilir.

William Shakespeare Sone 119

Siren gözyaşından iksirler mi içmedim,
Cehennem gibi pis kokulu imbiklerde damıtılma;
Umutlara korku, korkulara umut mu sürmedim,
Ve hep kaybettim, tam kazanıyorum sandığımda.
Ne aptalca hatalar yaptı şu zavallı gönlüm,
Hiç bu kadar mutlu olmamıştım, dediği anda!
Nasıl da yuvalarından fırladı gözlerim,
Bu çıldırtan hastalığın ateşi bastırdığında!
Ah, işte musibetin yararı! Şimdi anlıyorum aslında,
Başa gelen her bela, iyiyi nasıl daha iyi yapıyor!
Aşk da yıkıldıktan sonra, yeniden kurulduğunda,
Eskisinden daha güzel, sağlam, değerli oluyor.
Öyleyse dersimi aldım, gerçek aşkıma dönüyorum ben de
Kaybımın üç katını kazanarak, felaketler sayesinde.

William Shakespeare Sone 118

Bizler iştahımızı kamçılamak üzere
Damağımıza mayhoş karışımlar katarız;
Engel olalım diye görünmez illetlere
Önce ilâcı içip sonra hasta yatarız.
Nemalandım ya senin doyum olmaz tadından
Mideme türlü türlü acı salçalar dolar;
Doymuşum tıka basa hastalanmışım bundan
Gereksiz görünse de bu illet hikmeti var.
Aşk için ileriyi görmek hepsinden beter
Gelecek hastalığı sezmek yaman bir kusur;
Sapasağlam bedenim şimdi tedavi ister
İyilikle yaşarken illetle şifa bulur.
Bu da bana ders oldu; doğru: söze ne denir:
Aşkından hasta olan ilâçtan zehirlenir.

William Shakespeare Sone 117

İstersen beni suçla veremediğim için
Sendeki şu görkemli erdemlerin hakkını
Unutup göz önüne seremediğim için
Beni her gün daha çok saran tatlı aşkını
Yakınlık göstererek nedense şuna buna
Senin zor kazandığın hakkı harcadım diye;
Her rüzgâra kapılıp yelken açmamı kına
Budur beni götüren gözlerinden öteye.
Bendeki her kusuru inadı deftere yaz
Ve kesin kanıtlara şüphelerini ekle;
Dilersen ver yansın et kaşını çatar çatmaz
Ama ah vurma beni canlanan nefretinle.
Senden özür dilerim: Çabamın nedeni tek:
Aşkında sadâkati kudreti belirlemek.

William Shakespeare Sone 116

Bence engel tanımaz gerçek bir aşkla
Sevmiş olanlar. Aşk demem aşka
Değişik durumlarda değişip duruyorsa,
Ya da meyil duyuyorsa bırakmaya ilk fırsatta.
Aşk dediğin fırtınaya bakar ve titremez asla;
Ah, hayır! Her daim duracak bir işarettir,
Bir yıldızdır, dönenen teknelere rehberdir,
Boyu posu ölçülse de bilinmez değeri nedir.
Zamanın oyuncağı olmaz; gül dudaklı
Ve yanaklı aşkı götürebilir sallasa zaman orağını;
Değişmez aşk kısa da sürse saatler ve haftalar,
Aşk dediğin kıyamete dek yaşar.
Eğer yanlışım varsa ve bu bana kanıtlanırsa,
Demek hiç yazmamışım, kimse sevmemiş asla.

William Shakespeare Sone 115

Önceden yazdığım dizeler yalandı,
Daha candan sevemem seni diyenler bile.
En harlı ateşimin sonraları yanacağını
Aklım almazdı kırk yıl düşünsem de.
Ama zamandır bu, milyon gayretle sokulur
Yeminler arasına, ve değiştirir kralların fermanını,
Karartır kutsal güzelliği, en keskin arzuyu soğutur,
Değişen şeylerin dümen suyunda dağıtır güçlü akılları;
Heyhat, zamanın despotluğundan niçin korkayım?
“Şimdi en iyi şekilde seviyorum seni” diyemez miyim?
Belirsizlik hakkında kuşku duymazken, arta kalana
Şüphe beslerken, şu ana taç giydiremez miyim?
Bir bebektir aşk; sürekli büyümekte olana
En üstün büyüklüğü uygun göremez miyim?

William Shakespeare Sone 114

Sen aklıma taç oldun; kandırdı mı beni ne
Dalkavukluk adlı şu hakan kemiren veba?
İnansam mı gözümün doğru söylediğine?
Sana olan aşkım mı tılsım verdi acaba
Türlü canavarlardan ve gulyabanilerden
Sana benzeyen tatlı melekler yapsın diye
Ne geçerse ansızın gözlerindeki ferden
Her kötüyü çevirsin diye sonsuz iyiye?
Birincisi: Gözümü dalkavukluk çeliyor;
Aklıma dolup taşan hakanlardaki heybet;
Onun ne sevdiğini gözüm iyi biliyor:
Bardağa doldurduğu ağzına göre şerbet.
Bardak zehirliyse de asıl suç değil onda;
Körkütük âşık gözüm rehberidir aklın da.

William Shakespeare Sone 113

Senden ayrı düşeli, ben aklımla görürüm:
Bana göstersin diye yöneldiğim yerleri
El yordamından medet umarım, yarı körüm;
Gözüm görür gibidir, ama sönmüştür feri.
Bu göz, gönlüme hiçbir gerçek iz göstermiyor,
Ne kendi gördüğü kuş, ne çiçek, ne bir varlık;
Türlü görüntülerden akla hiç pay vermiyor,
Ama bir iz tutmağa gücü yetmiyor artık.
Görse bile en kaba, ya da en ince yüzü,
En çarpık yaratığı, en çok sevgi vereni,
Dağları ve denizi, geceyi ve gündüzü,
Kargayı ve kumruyu, hepsinde bulur seni.
Başka şey sığmaz, dolmuş seninle tıklım tıklım,
Gözümü sahte yapar gerçeği gören aklım.

William Shakespeare Sone 112

Sevginle acımanla utançtan kurtulurum
Rezaletin alnıma vurduğu damga biter;
Arkamdan iyi kötü demişler ne umurum?
Sen kötülüğü ört de iyiliği öv yeter.
Benim tüm dünyam sensin: ancak senin dilinden
Duymağa can atanın övgümü ve yergimi;
Senden başka kimsem yok sırf seni dinlerim ben
Bir sen değiştirirsin doğru yanlış bilgimi.
En derin uçurumun dibine fırlatırım
Varlığıma kaygılar veren her yaban sesi;
Kim kınasa kim övse yılan gibi sağırım.
Bak dinle nasıl hiçe sayıyorum herkesi:
Can evime kuruldun hem de ne kadar güçlü;
Bence dünyada senden başka her varlık ölü.

William Shakespeare Sone 111

Ne olur hatırım için şu Talihi azarla:
O Tanrıça yaptığım kötü işlerden suçlu
Yüzümü güldürmedi hoş rahat bir yaşamla
Verdi halkın önünde âdi bir geçim yolu.
Bu yüzden olsa gerek adım damga yemiş de
Talihin bu cilvesi yüzünden sünepeyim;
Boyacı eli gibi yitip gitmiş el işte.
Sen acı bana yardım et de tazeleneyim.
Uysal bir hasta gibi zehir zıkkım ilâcı
İçerim andım var bu illetten kurtulmaya:
Umursamam –ekşiyse ekşi acıysa acı;
Yeter ki düzeleyim râzıyım çift cezaya.
Bak can dostum sen bana acırsan iyi belle
Beni iyileştirir senin acıman bile.

William Shakespeare Sone 110

Ah doğrudur kendimi sağa sola attığım
Vazgeçmediğim ele güne soytarılıktan
Canevimi yıktığım sevdiğimi sattığım
Eskileri kırdığım yeni uçarılıktan.
Gerçeğe göz ucuyla yan baktığım da doğru
Ama gönlüme yeni gençlik verdi bu suçlar;
Değersiz tutkuların ortaya attığı şu:
Her sevginin üstünde sana olan aşkım var.
Hepsi yapıldı bitti; bu aşk sonsuz sürecek;
Artık iştahlanma yenilecek değilim
Eski dostu sınamam yeniyi deneyerek;
Aşk tanrısını buldum: Onun oldu benliğim.
Bağrına bas cennete buyur et beni sen de
Ve yaşar o tertemiz en sevecen göğsünde.

William Shakespeare Sone 109

Ne olursun gönlüme sakın vefasız deme
Ayrılık zayıflatmış sansan da alevimi.
İkisi de bir bence: veda etmek kendime
Ya da söküp götürmek bağrından can evimi:
Sevgi yuvam bağrındır; gezsem de boş ve üzgün
Er-geç yolcular gibi döneceğim bağrına
Günlerle değişmeden dönmem gerektiği gün
Göz yaşları dökerek kara lekem uğruna.
Varlığım ne çekse de her canı kuşatarak
Günaha dürtükleyen iştahların elinden
İnanına lekelenmez can evini satarak
Bir hiç uğruna geçmez senin zengin sevginden;
Şu koskoca dünyaya bir hiç der geçer gönlüm
Yalnız sen her şeyimsin dünyada güzel gülüm.

William Shakespeare Sone 108

Beyinden mürekkebe dökülecek ne var ki
Sana bunca görüntü vermesin can evimden?
Dil yeni ne söyler ki el yeni ne yazar ki
Sendeki erdemlerden benim sana sevgimden.
Hiçbir şey tatlı çocuk. Sanki kutsal törenin
Dualarını her gün söylerim birer birer;
Eskiye eski demem. Sen benimsin ben senin:
Güzel adını nasıl kutsadımsa ilk sefer.
Sonsuz sevgi hep girer taze aşk kılığına;
Umursamaz zamanla tozlanıp yıpranmayı
Hayat hakkı tanımaz hiçbir kırışığına
Olur en eski çağlar onun sadık uşağı.
Aşk tohumu düşünce gelişir var gücüyle
Zaman ve dış görünüş ölgün gösterse bile.

William Shakespeare Sone 107

Ne kendi korkularım ne dünyanın ilerde
Göreceği günleri düşünen koca kâhin
Ölüme mahkum diye umut görmediler de
Hiç kısaltamadılar süresini sevgimin.
Tutulan ölümlü ay katlandı karanlığa
Kendi boş fallarını şom kâhinler yeriyor;
Belirsizler taç giyip başlarken hakanlığa
Barış sonsuz çağlara defne dalı veriyor.
Bu en mutlu günleri yudum yudum içer de
Sevgim dipdiri durur ecel kul olur bana:
Ben yaşarım yokluğa karşı bu şiirlerde
Ölüm kıyar beyinsiz sürülerin canına.
Kendine şiirimde anıt bulacaksın sen
Zorba miğferleriyle tunç mezarlar göçerken.

William Shakespeare Sone 106

Gördüm de göçüp giden zamanın öyküsünde
Nasıl anlatılmıştır doyum olmaz varlıklar,
Ölmüş sevgililerle yiğitler övgüsünde
Şiirlere güzellik ne güzellikler katar,
Nasıl eski kalemler güzelliği yazarmış,
El ayak dudak diye, göz diye, alın diye,
Anladım ki onlarda bir derin özlem varmış
Şimdi sana kul olan güzelliği övmeye.
Onların övgüleri, bugünün kehâneti,
Hepsi seni önceden anlatmayı denemiş,
Gözleriyle eğlenmiş bilmemenin lâneti,
Varlığını övmeye solukları yetmemiş:
Biz ki güzelliğini bu çağlarda görürüz,
Gözlerimiz hayran da dillerimiz övgüsüz.

William Shakespeare Sone 105

Putperestlik demesin benim aşkıma kimse,
Sevgilimi put gibi göstermesinler asla;
Türkülerimin hepsi tek kişiyi övmüşse
O tek kişi aşkımdır, severim onu hâlâ.
Bugün de sevecendir, o yarın da sevecen,
Ondadır şaşmaz vefa ve her pürüzsüz değer;
Sadakat eksik olmaz benim şiirlerimden:
Başka söze yan çizip sırf vefayı söylerler.
"İyi, güzel ve sâdık”, şiirlerimin özü,
“İyi, güzel ve sâdık” demesem de kastım bir;
Yarattığım hep aynı, değiştirsem de sözü,
Bu üç konu birleşip ufka sonsuzluk verir.
İyi, güzel ve sadık, çokluk yaşarlar tek tek,
Var olmamıştı üçü birlikte şimdiye dek.

William Shakespeare Sone 104

Senin gibi güzel dost sanki yaşlanır mıymış?
İlk kez göz göze geldik, eşsiz güzeldin hani,
İşte bugün de öylesin. Üç karakış,
Ormanlardan silkti de üç yazın kibrini,
Enfes üç bahar, soluk bir güz gibi kıvrandı;
Nice mevsimler göçtü, gördüm, zaman boyunca:
Burcu burcu üç Nisan üç Haziranda yandı;
Ama sen gördüğüm gibi körpe bir yonca…
Ah güzellik sürmez ki; sanki bir saat kolu:
Hırsızlama yürürken gidişini görmek zor.
Belki sendeki renk de çoktan tuttu da yolu,
Benim gözüm yerinde sanarak aldanıyor.
Doğum bekleyen çağ, bak korkum değil nafile;
Güzelliğin yazı sen doğmadan ölmüş bile.

William Shakespeare Sone 103

Yazık, ne yoksunluklar getirdi Esin Perim,
Gücü nice görkemler yaratmağa yeterken;
Eklenmese de olur benim bu övgülerim
Yalınkat anlatımda daha çok değer varken.
Artık yazamıyorsam suçu bana yükleme!
Karşında beliren yüz, baktığımda aynana,
Gölge düşürüyor da hamhalat sözlerime,
Şiirimi körletip utanç veriyor bana.
Düzeltmeye kalkışıp bozmak günah değil mi?
Kaş yapayım derken göz çıkarmak buna denir.
Seni övmeğe sebil ettim dizelerimi,
Senin erdemlerini, hünerlerini bir bir;
Oysa neler gösterir kendi baktığın ayna
Benim şiirlerimden çok fazlasını sana.

William Shakespeare Sone 102

Zayıflamış görünse de , güç kazandı aşkım aslında,
Daha az seviyor değilim, öyle görünse de dıştan.
Sahibinin dilinden değeri her yerde yayılıyorsa,
Bana kalırsa pazara çıkmış demektir o aşk çoktan
Aşkımız yeniydi daha,baharındaydı o zaman,
Şarkılarla selamlardım onu ben
Bu gün daha sevimsiz değil aslında yaz belki,
Yaslı bülbülün geceyi susturduğu o mevsimden.
Ortalığa düştü mü en tatlı şeyin tadı kaçıyor hemen.
Bu yüzden ben de zaman zaman tutuyorum dilimi,
Usandırmak istemiyorum çünkü şarkılarımla seni

William Shakespeare Sone 101

Güzelliğe bürünmüş gerçeği unuttun ya,
Nasıl giderirsin bu ihmali, haylaz Peri?
Hem gerçek, hem güzellik bağlı benim aşkıma:
Bak, sende de bundandır soyluluğun, değeri.
Şöyle diyemez misin sanki, Peri, cevap ver:
"Gerçek boya istemez; kendi rengi solmaz ki;
“Güzellik, kalemsiz de, gerçek resmini çizer:
“En iyiyle güzeli karıştırmak olmaz ki!”
Ona övgü gerekmez diye susmak olur mu?
Bahane bulma: kullan gönlündeki gücünü,
Yaldızlı bir gömütten öte sen yaşat onu
Ve söylet hep gelecek çağlarda övgüsünü.
Görev başına, Peri: Ben öğreteyim sana;
Onu şimdiki gibi göster sonsuz zamana.

William Shakespeare Sone 100

Nerdesin, Esin Perim, çoktan unuttun, niye
Söz etmiyorsun sana var gücünü verenden?
Döktün coşkunluğunu değersiz bir türküye,
Söndün ki ışık alsın âdi konular senden.
Dön gel, unutkan Peri, boşa geçen zamana
İnce sözlerle yeni bir dirlik düzenlik ver.
Hangi kulak hayransa türkünü söyle ona.
Kim verirse yazına akıl gücü ve hüner.
Sevgilimin yüzüne kalk bak, uyuşuk Peri,
Zaman o tatlı yüze kırışıklar çizmişse
Yerin dibine batır çürüyüp gitmeleri,
Yıkıcı Vakte karşı nefret öğret herkese.
Sevgime ün ver, aşsın ezip geçen Zamanı,
Tut, ecel kullanmasın kör bıçakla tırpanı.

William Shakespeare Sone 99

İlk açan menekşeye bin sitemle dedim ki:
Seni sevimli hırsız bilmiyor sanma beni,
Çaldığın bu kokular sevdiğimin nefesi.
Pamuk yanağındaki kızıl allıkların da,
Arsızca aşırdığın aşkımın kan pençesi.
Ellerine özenen ak nilüfer suçluydu,
Mercanköşke çok kızdım, çünkü bukleni çaldı,
Güller benden tırsıdı, diken üstünde durdu
Biri ardan kıpkızıl, biri korkup sarardı.
Hem alı, hem beyazı, senden çalan hırsız gül,
Bu çalıntı malını mis kokuna buladı;
Ecel kapıyı çaldı, büyürken gürül gürül,
Yaprak tırtılı geldi, gülün canını aldı.
Bin çiçeğe baksam da, yok ki birisi hani,
Senden çalmamış olsun, kokusunu rengini!

William Shakespeare Sone 98

Sensizdim, bütün bahar yaşadım senden ırak;
Nisan bu, allı pullu, giyinmiş süslenmiş de,
Her şeye gençlik ruhu aşılamış, şen şakrak,
Gülüp oynuyor durgun Saturnus bile işte.
Ama cânım kuşların söylediği şarkılar,
Elvan elvan çiçekler, burcu burcu, alaca,
Bana bir yaz masalı anlattıramadılar,
O soylu çiçekleri ben kesemem haraca.
Zambakta beyazlığa şaşmıyorum bir türlü,
Güldeki kızıllığı övmek gelmez içimden;
Doğrusu hepsi güzel, bir içim su, büyülü,
Hepsi senin resmindir, hepsinin örneği sen.
Ama sen olmayınca kış sürdü biteviye:
Bunlarla oyalandım senden gölgeler diye.

William Shakespeare- 97. Sone

Senden uzak kalışım uzun bir kışa benzer:
Çarçabuk geçen yılın lezzetinden ayrılık
Duyduğum ürpertiler gördüğüm kara günler
Dört bir yanımda köhne çırılçıplak Aralık!
Gel gör ki bu seferki ayrılık yazın oldu:
Gebedir güz bekliyor bir bereketli artış
Bahar çapkınlığının canlı yüküyle doldu
Issız rahimler gibi kocalardan dul kalmış;
Ama benim gözümde bu hoş gürbüz yavrucak
Daha doğmadan öksüz babadan yoksun eser;
Yaz ve yazın lezzeti sana bağlıdır ancak
Sen uzakta kalınca kuşlar sesini keser.
Kuşlar şakısa bile ruhlara kasvet dolar
Kış yaklaşıyor diye bütün yapraklar solar.

William Shakespeare- 96. Sone

Toy diye yeren de var seni, sürtük diye de;
Gençsin, uçarısın da güzelsin diyen de var;
Kusura da tapılır sende, güzelliğe de:
Gül yüzün göründü mü hiçe iner kusurlar.
Nasıl ki tahta çıkmış ecenin parmağında
Herkesi hayran eder en değersiz mücevher,
Ne aksaklıklar varsa senin öz varlığında
Hepsi dosdoğru olur, gerçek yerine geçer.
Hain kurt kaç kuzuyu gafil avlayıp yutar
Kurnazlık edip koyun postuna bürününce !
Kaç hayranın kanıp da senin yolunu tutar
Görkemin var gücüyle onlara görününce!
Sakın buna kalkışına; öyle ki sana sevgim,
Benim olduğun için iyiliğin de benim.

William Shakespeare- 95. Sone

Ne tatlar ne sevgiler verirsin sen utanca
O bir kemirgen gibi yerken mis kokan gülü
Sende koncalar açan güzelliğe konunca!
Ah günahların nice hoş şeylerle örtülü!
Çapkınca geçirdiğin günleri anlatan dil
Şırfıntılık kondursa sana acı sözlerle
Vergileri yine de övgüden farklı değil:
Utancı kutsal yapar adını anmak bile.
O düşkünlükler seni seçip barınmışlar da
Ah varlığın hepsine eşsiz bir saray olmuş;
Güzelliğin peçesi leke komamış orda
Göze görünen her şey güzelliklerle dolmuş.
Varım yoğum bu cömert armağana iyi bak;
Kötü kullanılırsa körlenir en sert bıçak.

7 Kasım 2013 Perşembe

William Shakespeare- 94. Sone

Hiç can acıtmayanlar incitme gücü varken
Her şeyi yapabilir görünüp yapmayanlar
Kaya gibi duranlar başkasını sarsarken
Tamaha sırt çevirip haram şey kapmayanlar
Tanrı lûtfunun helâl mirasçısıdır hepsi
Doğa nimetlerini yok olmaktan esirger
Hepsi kendi yüzünün sahibi efendisi;
Bu yetkin erdemlere herkes bekçilik eder
Mevsime güzellikler getiren yaz çiçeği
Yaşar kendi belirli ömrünü ölür sonra;
Ama kötü bir illet bozar bozma çiçeği
Şanı makara olur en değersiz otlara.
En tatlı şeyler ekşir kötü işler yaparak:
Ottan çok daha iğrenç kokar çürüyen zambak

6 Kasım 2013 Çarşamba

William Shakespeare- 93. Sone

Yaşayıp gideceğim sâdık sanarak seni
Boynuzlu koca gibi. Sevginin yüzü hâlâ
Bana gerçek görünür olsa bile yepyeni;
Kalbin uzaktaysa da benimsin bakışlarınla.
Hiçbir nefret yaşatmaz senin gözündeki nur
Anlayamam sendeki değişme nasıl nerden.
Sahte gönlün tarihi çok gözlerden okunur:
Öfkeden çatık ‘kaştan acayip çizgilerden.
Bak Tanrı yaratırken şöyle buyurmuş sana:
Sevgi senin yüzünde sonsuza dek yaşasın;
Duyduğun düşündüğün yaptıkların bir yana
Sadece tatlılıktan söz etsin bakışların.
Güzelliğin gelişir Havva elması gibi
Görünüşün değilse erdemlerin sahibi.

William Shakespeare- 92. Sone

Kendini çalmak için yap elinden geleni
Yine de sen benimsin sonuna kadar ömrün;
Hayatım sürer ancak gönlüm sevdikçe seni
Yaşamak sona erer bu sevgi bittiği gün .
Artık korkutmaz beni en korkunç acı bile
Çünkü daha ilk acı benim ölümüm olur;
Senin keyfine kalsam ne dert biter ne çile
Oysa şimdi varlığım işkenceden kurtulur:
Artık kaygım olamaz cayarsın diye belki
Çünkü sen cayar caymaz bitmiş demektir ömrüm;
Bahtın bana verdiği fırsat öyle güzel ki
Nasıl mutlu sevdimse öyle mutlu ölürüm.
Karanlıktan korkmamak gibi mutluluk var mı?
Sen sırt çevirsen bile bunu ruhum duyar mı?

William Shakespeare- 91. Sone

Kimi soyla övünür kimi hünerleriyle
Kimininki zenginlik kimininki sert pazı
Kiminde giyim kuşam korkunç rüküşse bile
Kiminde saf kan atlar kiminde şahin tazı;
Her merakın kendine göre bir büyüsü var
Hoşlananlar çıkarmaz onu gönüllerinden;
Ama beni doyurmaz bölük pörçük meraklar
Benim bir sevgim var ki üstündür her birinden.
Soylu doğmak nedir ki seni sevmek elverir
Parlak urbalardan hoş servetten daha zengin
Bana şahinden attan fazla zevk verir;
Bende bütün övünçler benim oldukça sevgin.
Derdim şu ki hepsini bir gün alır kaçarsın
Yoksun kalan gönlüme sonsuz dertler saçarsın.

William Shakespeare- 90. Sone

Hemen nefret et benden nefret etmek istersen
Tam şimdi dikilirken dünya benim karşıma;
Beni ezmek isteyen talihe destek ol sen.
Ben yere yıkıldıktan sonra artık hiç vurma.
Ah yapma son bulunca üzüntüsü gönlümün;
Üstesinden gelmiştim bıçak vurma yarama
Fırtınalı geceyi izleyen yağmurlu gün
Gibi üstüme çökme zaferi oyalama.
Son bırakan sen olma beni bırakacaksan
Kıymadan bana başka nice bücür üzüntü.
Sen başlangıçta gel ki tadayım tâ en baştan
Şu talihin gücünde her ne varsa en kötü.
Şimdi yaman görünen başka ufacık dertler
Senden yoksun kalışım yanında hiçe iner.

William Shakespeare- 89. Sone

Bana sırt çevirdinse bir kusurum yüzünden
Anlatayım suçumun nedir aslı astarı;
Bana topalsın dersen aksak yürürüm hemen:
Savunmam üstlenirim yüklediğin suçları.
Sen sokmak istedin ya beni başka biçime:
Sevgilim senin bana vereceğin utancı
Ben katmerli yaparım; arzun doğdu içime
Tanışıklığı boğup oldum sana yabancı.
Hiç yürümem seninle; dilsiz gibi dururum
Canım gibi sevdiğim adını anmam artık
Serde küfürbazlık var; belki boş bulunurum
Ağzımdan kaçar diye şu eski tanışıklık.
Vuruşurum kendime karşı senin uğruna;
Nefret ettiğin kimse sevgi duymam ona.

William Shakespeare Sone 88

Gün gelip artık bana değer vermez olduğunda,
Senin yanında yer alıp kendime karşı çıkacağım,
Hor görüp yüz çevirdiğini gördüğüm zaman bana;
Haksızlık etsen de, senin hakkını savunacağım.
En zayıf yanlarımı en iyi ben bildiğime göre,
Çekinmeden açığa vurup arka çıkabilirim sana,
Kusurlarımdan hangisi benim için en büyük lekeyse
Beni kaybederken büyük şan kazanırsın aynı anda.
Üstelik bu işte benim için de kazanç var;
Çünkü seven düşüncelerim sana yöneldikçe daima,
İster istemez kendime vereceğim zararlar,
Sana yarar sağlarken, kat kat yarar getirecek bana.
Öyle bağlıyım ki ben sana, öyle ki benim sevgim,
Sen haklı olasın diye, her haksızlığı üstlenirim...

William Shakespeare- 87. Sone

Hosça kal! Değerin çok yüksek, tutamam seni,
Biliyorum kendine ne paha biçtiğini;
Özgürlüğe kavuştun alıp değer belgeni,
İptal ettik sendeki hakkımın senedini
Nasil tutarim seni, sağlamadan iznini,
Neyim var hak edecek senin zenginliğini,
Bu eşsiz armağana kim layık görür beni?
Bana verilmiş berat, donup buldu vereni.
Sen vermiştin kendini, bilmeden değerini
Ya da bana vermekle hata islediğini,
Bir yanlış anlamanın sonucu hediyeni;
Ama, o yine buldu hatayı düzelteni
Sen benimdin: rüyanın görkemleriyle doldum.
Ben uykuda sultandım, uyanınca hiç oldum.

William Shakespeare- 86. Sone

Onun bir kalyon gibi heybetli pupayelken
Hazinene yönelen görkemli şiiri mi
Düşünceler beynimde fışkırmayı beklerken
Onlara mezar yaptı doğacakları rahmi?
Vurup canıma kıyan ölümsüzlük katında
Yazmayı hortlaklardan öğrenen dehâsı mı?
Hayır ne kendi ne de gece karanlığında
El uzatan dostları yıpratmaz sanatımı.
Ne ozan övünmeli ne de onu her gece
Düşünceyle besleyen karagün dostu hortlak
Ben yenilmişim gibi sessizliğe düşünce:
Onlar gönlüme asla korku saçamayacak:

Gel gör ki cömert yüzün gülmüş öbür ozana
Güçsüz kalmış şiirim konu kalmamış bana.

William Shakespeare- 85. Sone

İlham Perimin dili bağlı bilir haddini;
Gel gör ki başkaları övgüne övgü katmış
Altın kalemler mutlu günlere saklar seni
Periler şiirleri senin için yaratmış.
Başkasında parlak söz bende güzel duygu var:
Cahil bir çömez gibi yalnız ‘Amin’ derim ben
Döküldükçe biçimli ışıl ışıl dualar
Kudretli dehâların perdahlı kaleminden.
Onlar seni övdükçe ‘Doğru öyledir derim
Ve taze övgülerle süslerim övgüleri;
O denli güçlüdür ki sessiz düşüncelerim
Sevgim aşar hepsini lafta kalsa da geri.
Hoşlansan da onlardan laf söylüyorlar diye
İnan bendeki dilsiz ama gerçek sevgiye.

William Shakespeare- 84. Sone

Daha ne diyebilir en güçlü anlatanlar
Sen işte yalnız sensin diye övünce seni;
Dünyada kimde bunca birikmiş güzellik var
Kim bulabilir senin örneğini eşini?
Biraz ün sağlamazsa anlattığı insana
Kalem fukaralıktan bir deri bir kemiktir;
Hikâyeni kâğıda geçiren yazar sana
Sen işte sensin derse yazdığını yüceltir.
Sende ne yazılıysa suret çıkarsın ondan
Bozmaksızın doğa’nın ortaya koyduğunu;
Bak bu eş nasıl verir onun sanatına şan:
Her yerde hayranlıkla izlerler üslûbunu.
Güzel nimetlerine sen leke sürüyorsun:
Övgüye çok düşkünsün değer düşürüyorsun.

William Shakespeare- 83. Sone

Gördüm resim gerekmez senin güzelliğine
Resme hiç yeltenmedim seni göstermek için;
Gördüm ya da sandım ki gitmişsin ötesine
Ozanın borcu olan kısır ödemelerin.
İhmalim bu yüzdendir övgünü unuttumsa;
Sen de görebilirsin sapasağlam yaşarken:
Şu yeni tüy kalemler nasıl kalıyor kısa-
Erdemi hele senin erdemini yazarken.
Suçluluğuma verdin sessizliğimi iyi
Çünkü bu dilsizliğim şan getirecek bana;
Susuşum yıpratmamış oluyor güzelliği
Başkası can yerine gömüt verirken sana.
O güzel gözlerinin her birindeki canın
Gücünü övemez ki senin çifte ozanın.

William Shakespeare- 82. Sone

Doğru evli değilsin benim Esin Perimle:
Ne çıkar yakınmadan okusan her eseri
Kutsamak için o en güzel konuyu dile
Getiren yazarların adadığı sözleri?
Sen hem görünüşünle hem bilginle güzelsin
Benim övgülerimi aşan değerlerin var -
Artık şart oldu: Zaman günü güne düzelsin
Sen ondan daha taze izleri ara tekrar.
Öyle yap sen istersen onlar abartsın böyle
Zorlama yapmacıklı lâflar uyduradursun;
Senin gerçek erdemin dosdoğru sözleriyle
Övülür doğruluktan hiç şaşmayan dostumun.
Kimin yanağına kan gerekiyorsa ona
Sürülsün âdi boya; senin için boşuna.

William Shakespeare- 81. Sone

Belki ben sağ kalır da yazarım kitabeni
Belki de sen yaşarsın ben çürürken toprakta;
Anılardan koparıp alamaz ölüm seni
Ben unutulsam bile tüm gözlerden uzakta.
Benim yazdıklarımla adın ölümsüz olur;
Ben bugün ölsem herkes için ölüyüm yarın
Toprağın bana verip vereceği bir çukur
Oysa sen hep yaşarsın gözünde insanların.
Sevecen dizelerim anıt olacak sana:
Henüz doğmamış gözler okuyacak durmadan
Yarınki diller övgü sunacak varlığına
Bugün soluk alanlar göçse bile dünyadan.
Sonsuz yaşayacaksın kalemimin gücüyle
Gireceksin her ağza her soluğa her dile.

William Shakespeare- 80. Sone

Ah çok bocalıyorum yazdığımda övgünü
Seni anlatıp-duran üstadla yarışmak zor:
Vargücüyle övüyor senin yaygın ününü
Dilimi bağlayarak bana söz bırakmıyor.
Sendeki değerlerin o engin ummanında
Cılız yelkenliler de güçlüler de yol alır
Benim fındık kabuğum hiçtir onun yanında
Ama senin utkuna hiç yılmadan açılır.
Beni tutup yüzdürür en sığ yardımın bile
O senin derin sessiz: dibinde ilerlerken;
Ben boraya tutulsam tekneciğim nafile
Ama o sapasağlam mağrur dik pupayelken.
Ben atılsam da kalır o dört başı bayındır;
En kötüsü: batarak çürümem aşkımdandır

William Shakespeare- 79. Sone

Ah çok bocalıyorum yazdığımda övgünü
Seni anlatıp-duran üstadla yarışmak zor:
Vargücüyle övüyor senin yaygın ününü
Dilimi bağlayarak bana söz bırakmıyor.
Sendeki değerlerin o engin ummanında
Cılız yelkenliler de güçlüler de yol alır
Benim fındık kabuğum hiçtir onun yanında
Ama senin utkuna hiç yılmadan açılır.
Beni tutup yüzdürür en sığ yardımın bile
O senin derin sessiz: dibinde ilerlerken;
Ben boraya tutulsam tekneciğim nafile
Ama o sapasağlam mağrur dik pupayelken.
Ben atılsam da kalır o dört başı bayındır;
En kötüsü: batarak çürümem aşkımdandır

William Shakespeare- 79. Sone

Eskiden senden yardım dileyen bir bendim de
Güzel varlığın yalnız benim şiirimdeydi;
Artık yıkım başladı ince dizerimde
Hasta perim yer verdi başkalarına şimdi.
Tatlı sevgilim doğru: güzelliğini yazan
Kalem hak etmeli bu emekteki değeri;
Ne var ki sana böyle övgüler sunan ozan
Hep senden çaldığını yine veriyor geri.
Sende erdem bulursa o deyimi çalmıştır
Senin öz varlığından; sana güzellik verse
O güzelliği senin yanağından almıştır;
Sırf sende yaşayanı övebilir överse.
Sakın teşekkür etme sana söylediğine
Çünkü onun borcunu ödeyen sensin yine.

William Shakespeare- 78. Sone

Esin Perimsin diye seni çağırdım sık sık
Şiirime ne güzel yardımlar sağladın da
Eline kalem alan bana özendi artık
Şiirler saçtı senin kanadının altında.
Gözlerin şu dilsize türküler öğretti ya
Yücelerde uçmayı hem de kara cahile
Yeni tüyler takarak bilgenin kanadına
Güçlerine güç kattı katmerli bir görkemle.
Benim yazdıklarımdan en fazla övünç duy sen:
Hepsine sen yön verdin hepsi senden yaratı;
Başkaları yazınca üslûp düzeltmek senden:
Tatlı varlığın süsler onlardaki sanatı.
Ama benim sanatım tüm varlığıyla sensin:
Beni kara cahilden bilgeye yükseltensin.

William Shakespeare- 77. Sone

Güzellik nasıl eskir sana gösterir aynan;
Saatin “Bunca güzel dakikana kıydın der.
İzler getirir her boş yaprak senin aklından;
Şu sözleri öğretir işte sana bu defter:
Açık seçik çizgiler göreceksin bak aynana:
Onlar aklına açık gömütler getirecek.
Güneş saatindeki gölgeler söyler sana:
Hırsızlama yürüyor zaman sonsuzluğa dek.
Bak senin belleğinde kalmayacak ne varsa
Yaz şu boş sayfalara yaz da gör: ne bakımlı
Olur düşüncelerin çocuk gibi doğarsa
Bıraktıkları izler orada kalır saklı.
Bak da saatle ayna zenginleştirsin seni
Düşünceler kazançla doldursun defterini.

William Shakespeare Sone 76

Niçin benim şiirim yeni üslerden yoksun
Ne çeşnisi yeterli ne de kıvraklığı var?
İsterim ki çağına sırt çevirmeyip bulsun
Taptaze söyleyişler yepyeni anlatışlar.
Yazdıklarım benziyor birbirine tıpatıp
Bütün şiirlerimde niçin urbalar aynı?
Basmakalıp sözlerim beni ortaya atıp
Ele verir adımı sanatımın aslını.
Şunu bil ki sevgilim ben hep seni söylerim:
Bir sensin bir de sevgin kullandığım tek konu:

Eskileri yeniler en üstün şiirlerim
Önceden ne yazmışsam yine yazarım onu:

Nasıl ki güneş her gün hem eskidir hem yeni
Sevgim de. yenibaştan söyler her söyleneni.

William Shakespeare- 75. Sone

Bir an sevinç duyarken, korkuyorum sonra hemen,
Haydut yıllar çalar götürür diye hazinemi;
Bir an, başbaşa kalmaktan öte bir şey istemezken,
Sonra diyorum ki, alem niye görmesin sevincimi?
Bazan, sana baka baka kendime çektiğim ziyafetle,
Doydum sanırken, bir bakışın açlığıyla ölüyorum sonra,
Senin bana verdiğin ya da verebileceğinden öte,
Ne bir şeyden zevk alıyorum, ne de çabalıyorum almaya.
İşte böyle, her gün hem açlıktan ölüyor, hem tıkanıyorum;
Ya oburca her şeyi yiyorum, ya da hiçbir şeye dokunmuyorum.

William Shakespeare- 74. Sone

Üzüntüye kapılma: zalim ecel kıskıvrak
Tutup atınca beni dönülmez bir zindana
Yine de şiirlerim dünyada yaşayarak
Varlığımı sürdüren bir anıt olur sana.
Şiirimi okursan göreceksin demektir
Bu kutsal armağanı sana bırakıyorum:
Toprak kopup geldiği toprağa dönecektir
Ama sendedir gerçek varlığım olan ruhum:
Öyleyse yitirdiğin canın posası ancak
Solucanların avı ecel kölesi beden
Hınzırın bıçağına boyun eğen bir korkak;
Öyle alçak ki onu hiç anmamalısın sen.
Bedenimin değeri ruhun kabı olmaktır
Ruhunki ise sende şiirimle kalmaktır.

William Shakespeare- 73. Sone

İşte o mevsimi görebilirsin bende de şimdi:
Tek tük birkaç sarı yaprak ya kalır ya kalmaz,
Soğuktan titreşen o çıplak dallarda hani,
Yuvaları yıkılmış canım kuşların sesi duyulmaz.
İşte alacakaranlık çöküyor benim de üstüme:
Hani ufuklar usul usul solar ya batan günle,
Ve hazırdır artık kapkara örtüsünü germeye,
Her şeyi sarıp mühürleyen, ölümün eşi gece.
İşte gençliğinin külleri üstünde yatan ateşten
Kalma parıltılar yalnız, şu anda bende gördüğün;
O küller ki, bir zamanlar beslediğini şimdi tüketen,
Ağır ağır yok eden ölüm döşeği artık bugün.
İyi bak ve anla bunu, ki sevgin güç kazansın,
Şimdi bil değerimi; yakında beni bulamayacaksın.

William Shakespeare- 72. Sone

Ah, ben ölünce neler söyletecekler sana:
Ne buldun diyecekler, onun nesini sevdin?
İyisi mi, sevgilim, sen hepten yan çiz bana,
Zaten bende ne arar senin değer dediğin.
Meğer ki uydurduğun erdemli yalanlarla
Hiç lâyık olmadığım şeyler yakıştırasın,
Cimri gerçeğin vermek istediğinden fazla
Bu ölüye, ardından, övgüler yağdırasın.
Ah, belki gerçek sevgin görünür diye sahte,
İstemem aşk uğruna yalancıktan övmeni;
Adımı da gömsünler cesedinle birlikte
Yaşamasın; ne beni utandırsın, ne seni.
Utanıyorum işte bunlara yol açmaktan:
Hiç değer taşımayan şeylerden sen de utan.